Türkiye işçi ve emek tarihinin çok katmanlı bir kültürel mirasına dönüşmüş Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, emeği üretimin dışında bırakmayan, işçilerin ön planda tutulduğu bir dayanışmaya ev sahipliği yapan bir fabrika modeli sergilemekteydi.
Nurtaç Buluç*
Türkiye’nin en önemli endüstri miraslarından biri sayılan, 2018’den beri de İstanbul’un önde gelen kültür ve sanat merkezlerinden birine dönüşen Beykoz Kundura’nın temelleri 1800’lü yılların başında, Beykoz Çuha ve Kağıt Fabrikası olarak atıldı.
1886 yılında II. Abdülhamit tarafından kâğıt ve deri imalathanesi olarak Hamidiye Kağıt Fabrikası’na dönüştürülen Fabrika; Cumhuriyet ile birlikte, Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası olarak, Türkiye’deki işçi ve emek tarihi için de çok katmanlı bir kültürel miras haline gelmiştir.
Beykoz Kundura, bir fabrika tesisi olmanın ötesinde kreş, sinema, lokal, sağlık ocağı, kütüphane, lojman gibi birimlerinin de içinde olduğu, nüfusu üç bini bulan bir yaşam alanıydı. Grevler, direnişler ve sendikal mücadeleler, Fabrika yaşamının ayrılmaz parçalarıydı. Sanayi işçilerinin oluşturduğu proleter alanlar, toplumsal ve ekonomik yaşam, mekân ile bütünleşerek Fabrika’nın ve Beykoz’un gerçekliğini oluşturmaktaydı. Fabrika, tüm bu oluşumlarıyla birlikte, mekân, işçi emeği ve bu emeğin kurduğu bağlar üzerinden de şekilleniyordu.
Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, işçilerin planlama sistemi ile üretimine göre maaş aldıkları, sosyalleşme olarak aktif ve çevresinde oluşturduğu bir işçi sınıfı mahallesi kültürü ile büyük bir yaşam alanı olmuştu.
1935 yılına ait bir arşiv belgesine göre, Fabrika’da çalışan işçilere yönelik yardım işlerinin yapılabilmesi için Beykoz Deri Kundura Fabrikası İstihlak Kooperatifi kurulmuş ve bu sayede işçilere maddi destek sağlanmıştı.(1) Ayrıca 1950 yılına ait diğer bir arşiv belgesinde, işçilerin barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası İşçileri Yapı Kooperatifi kurulduğu yazılı.(2) Fabrika, emeği üretimin dışında bırakmayan, işçilerin ön planda tutulduğu bir dayanışmaya ev sahipliği yapan bir fabrika modeli sergilemekteydi.
Osmanlı döneminde kurdukları sendikal birliklerle işçi hareketinin önemli öznelerinden biri olan deri işçileri, sendikal örgütlenme haklarının yasal düzenlemeye kavuştuğu 1947 yılında (5018 Sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun’u çerçevesinde), ilk kez bir sendika çatısı altında bir araya geldiler.
1947 yılında Beykoz Deri Mamülleri Sanayii Sendikası, 1948 yılında da Deri-İş Sendikası kuruldu. O dönem işçilerin toplu iş sözleşmesi, grev gibi haklarının yasal zemine kavuşması, günümüzdeki çalışma koşullarını şekillendiren köklü bir sınıf hareketi yaratmıştı.
Kundura Hafıza tarafından 2015 yılında Tarih Vakfı işbirliği ile başlatılan ve bugün de devam etmekte olan sözlü tarih çalışmaları kapsamında Fabrika’da yaşayan ve çalışan 200’e yakın kişi ile görüştük. Bu görüşmeler kapsamında Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası’nın işçi sınıfı, sendikalaşma, sınıf mücadelesine dair de pek çok bilgi kayıt altına aldık. İşte onlardan birkaçı…
“Kundura ilk fabrikaydı burada, Beykoz’un en geniş çaplı organizasyonuydu. Aslında yalnızca fabrika değildi ki, bir sosyal merkezdi burası, bir yaşam alanıydı. Ve fabrikanın kendine ait bir karakteristiği, kendine ait oluşturduğu bir yaşam tarzı vardı burada. Anadolu’da değişik yerlerden değişik kültürlerden gelen insanlar burada bir Anadolu kültürü oluşturmuşlardı fabrika özelinde, fabrika merkezinde, fabrika başlığında. Deri kundura başlığında bir Beykoz kültürü yani… içerisinde Anadolu kültürü olan bir Beykoz kültürü aslında, inşa etmişlerdi.”
Yusuf Kırtorun (Fabrika’da işçi olarak çalışmıştı.)
“Grevde temsilciydim. Hatta çadırlar kuruldu buraya, bu mobilin oraya kadar nöbetçiler vardı. Akşam onlara, hepsine şey getiriyorduk, hani, sahile yemek filan getiriliyor, 7 mi ne, 8 tane arkadaş vardı, onlarla beraber arabayla yemeklerini getiriyorduk. Sendika olarak zam istedik biz. Bir çarşamba günü greve çıktık. Grev hazırlıklı, greve vazifelileri çağırdı Emin Bey, hepsine vazife verdi; şuraya çadırlar kurulacak, oradaki kapıya kuruldu şu mobile giderken üstte. Bir de, sizin burada, şuradaki oraya dört çadır kuruldu, çadırlarda işte oraya çay ocakları bilmem ne hazırlandı, böyle 75’te, tam 54 gün sürdü. 54 gün sonra Ankara’ya çağırdılar, işte gitti Emin Bey filan. O zaman dört kişi gittiler, neyse anlaştılar cüzi bir şeyler filan, o zamanki zamanda yani gene Allah bereket versin, dendi, öyle grev şey yaptı, tam 54 gün grev yaptık.”
Orhan Dinkay (Fabrika’nın Planlama Ofisi’nde çalışmıştı.)
“Hayatımızın yani nasıl söyleyeyim, gençliğimizin yani gerçekten 22 yaşında girdim, 47 yaşında çıktım. En iyi dönemi, insan hani ne diyeyim, baharı diyelim, insan ömrünün baharı burada geçti. Çok da iyi geçti, iyi ki de girmişim. Kısmet olayı ama mesela 7 yıl ben burada bekar kaldım, pansiyonda. Evli lojmandaki arkadaşlarla biz bir aile gibiydik. Kardeş gibiydik. Varlı vakitsiz evlerine gitme, onların çağırması yemeğe, yani gerçekten bir aileydi. Yani şunu söyleyeyim Sümerbank’ın içerisinde bir laf vardır, Beykoz anlatılmaz yaşanır. Gerçekten öyledir. Beykoz anlatılmaz yaşanır. Bir aile gibi burada yiyip içiyorduk, oturuyorduk, kalkıyorduk. Aile gibiydik burada. Koku? Belli bir süreden sonra… tabi ilk girdiğimizde fabrikada bizi gezdirirlerken, deri işletmesini gezerken hakikaten çok ağır bir koku vardı. İlk gelmişsin çok farklı alıyorsun o kokuyu ama zamanla işinde çalıştığın zaman o bir nevi bağışıklık yapıyor artık, alışıyorsun o kokuya çok da yav pek yadırgamadım ben o kokuyu.”
Abdullah Kaya (Fabrika’nın Makine Müdürlüğü’nde çalışmıştı.)
https://www.youtube.com/watch?v=YEOEoBOm3Xc&list=PL4MOdOLTxZ93j4aBIFrI_EjUWTpCQBB83
*Nurtaç Buluç – Kundura Hafıza Arşiv ve Araştırma
Kaynakça
1- Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi, Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Arşiv No: 30-18-1-2.
2- Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi, Muamelat Umum Müdürlüğü, Arşiv No: 30-18-1-2.
3- 1968 yılında Sümerbank tarafından Sümerbank Marşı Güfte ve Beste yarışması açılmıştır. Sümerbank Şiirleri Antolojisi derlemesi yarışmaya katılan bazı şiirlerden oluşmaktadır.