20 Mayıs 2022
8 ülkeden 8 alternatif sinema salonu ve merkezini buluşturan Müşterek Sinema (Cinema of Commoning) projesinin Türkiye gösterimleri Kundura Sinema’da!
Berlin merkezli kültür proje alanı bi’bak’ın önderliğinde başlatılan ve Türkiye’den Kundura Sinema, Almanya’dan Sinema Transtopia, Tayland’dan Documentary Club, Romanya’dan Cinema ARTA, Endonezya’dan Forum Lenteng, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Cinema Akil, Şili’den CCC, Angola’dan da Cine Geração sinemalarının dahil olduğu proje kapsamında, sinemaların küratörlerince seçilen 8 film, eşzamanlı olarak İstanbul, Berlin, Dubai, Şili, Cluj, Jakarta, Bangkok ve Luanda’da seyirciyle buluşacak.
Sınırlı sayıda seyirciye açık olacak ve ücretsiz gösterilecek filmler için rezervasyonlar beykozkundura.com adresinden yapılabilir.
bi’bak ve çeşitli uluslararası partnerlere ait bir proje olan Cinema of Commoning, bir ağ oluşturmayı ve tüm dünyadaki sinemalar ve sinema girişimleri hakkında bilgi toplamayı amaçlıyor. Karma sohbetler aracılığıyla, erişilebilirlik, sanatsal özgürlük ve finansal sürdürülebilirlik bakımından yüzü “halka” dönük bir alternatif sinemanın gelecekteki bir modelini öne süren bir ifade yaratmayı umut ediyor. Proje iki adımdan oluşuyor: Mart ayından itibaren, küratörlüğü kolektif olarak yapılan bir film programı Bangkok, Jakarta, İstanbul, Dubai, Santiago de Chile, Cluj ve Luanda’daki partner sinemalarda gösterilecek. Haziran ayında üç gün sürecek bir sempozyum, Berlin’de partner girişimcileri, profesyonel olarak filmle uğraşanları ve sinefilleri bir araya getirecek ve film kültürüne ayrılmış sürdürülebilir alanlara yönelik daha fazla kavram ve strateji geliştirme amacı taşıyacak. Tüm bunların ışığında Cinema of Commoning, sinemanın, sanatsal ve toplumsal pratik için uluslar ötesi bir alan, bir kamusal söylem alanı, bir kültürel bellek ve kentsel miras etkeni ve nadiren erişilebilir olan film ve video formatlarının korunduğu ve dağıtıldığı bir alan olduğunu düşünüyor.
Neden Seçtiler?
SİNEMA TRANSTOPIA’nın seçkisi;
Remake, Remix, Ripoff (Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması)
Cem Kaya, Almanya/Türkiye 2014, 96 dakika.
Berlin, günümüzde kentin kültürel yaşamının ayrılmaz bir parçası olan büyük bir Alman-Türk topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Komedi, aksiyon filmleri ve melodramlar da dahil olmak üzere Türk film endüstrisi (Yeşilçam) bünyesinde üretilen çok sayıda film, bu topluluk içinde fazlaca popüler olmuştur. Sinema salonlarında gösterilen ve evde VHS oynatıcılarında oynatılan Yeşilçam, Almanya’daki göçmen film kültürünün yanı sıra, ünlü Alman film yapımcılarının bir jenerasyonunu da şekillendirdi. Türkiye’den gelen göçmen topluluğun kültürel ve toplumsal yaşamındaki önemli rolüne rağmen, bu olgu genellikle göz ardı ediliyor ve kültürel söylemdeki varlığı neredeyse sıfır. Cem Kaya belgeselini bu fazlaca üretken film endüstrisine, seyirciler ile paylaştığı güçlü bağa ve telif hakkı sorunlarının etrafından dolaşmak için kullandığı yaratıcı stratejilere adıyor. Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması bize her zaman ilham veren bir film ve SİNEMA TRANSTOPIA’da çalışmalarımızda benimsediğimiz uluslar ötesi yaklaşıma da çok uygun.
– SİNEMA TRANSTOPIA’dan Malve Lippmann & Can Sungu
Uluslar ötesi bir toplumda yeni bir sinema türü kolektif olarak nasıl yaratılabilir? Bi’bak’a ait bir sinema deneyi olan SİNEMA TRANSTOPIA, bir toplumsal söylem, değiş-tokuş ve dayanışma alanı olarak sinemayı keşfe çıkıyor. Küratörlüğü gerçekleştirilen film serisi, çeşitli sosyal toplulukları bir araya getiriyor ve hem yakın hem de coğrafi olarak uzak olan mekânları birbirine bağlıyor; geçmişi, günümüzü ve geleceği birbirine bağlıyor ve Avrupa merkezli bir bakıştan uzaklaşarak, uluslar ötesi, (post-) göçmen ve post kolonyal perspektifleri kucaklıyor. SİNEMA TRANSTOPIA, aynı anda hem yerel hem de uluslararası topluluklara dahil olan, sinemayı toplumsallığın önemli bir kamusal alanı olarak anlayan, farklı bir sinema türüdür; film tarihini, kültürel bellek çalışmaları bakımından oldukça önemli görür ve yüzü, film kültürü ve film sanatında çeşitliliğe dönüktür. SİNEMA TRANSTOPIA, Berlin-Alexanderplatz’taki Haus der Statistik’te erişimi mümkün kılan, tartışma yaratan, eğitici, harekete geçirici, provoke edici ve cesaretlendirici bir alan yaratmak üzere kentsel pratik ile film arasında bir köprü kuruyor.
KUNDURA SİNEMA’nın seçkisi;
Majub’s Journey (Majub’un Yolculuğu) / Majub’s Reise
Eva Knopf, Almanya 2013, 50 dakika
Majub’s Journey, 1930’larda Nazi döneminde film endüstrisinde figüran olarak çalışan, Afrikalı bir adamın hikâyesini anlatıyor. Eva Knopf’un yönetmenliğini yaptığı makale benzeri belgesel, bu adamın yaşamını tarihi belgeler, arşiv görüntüleri ve fotoğraflar ile yeniden anlatıyor. Film bizi Alman post kolonyal söylemini yeniden düşünmeye iterken, bellek ve kimlik ile ilgili farklı bir farkındalık katmanı oluşturarak, şimdiyi yeniden yorumlamamıza ve geçmişi daha eleştirel bir şekilde düşünmemize yardımcı oluyor.
– Kundura Sinema’dan Buse Yıldırım
DOCUMENTARY CLUB’ın seçkisi
The Emperor’s Naked Army Marches On (İmparatorun Çıplak Ordusu Hâlâ İlerliyor)
Kazuo Hara, Japonya/Endonezya 1987, 122 dakika
Buradaki sinemaların çoğu, birbirine benzeyen ve gişe rekorları kıran filmleri gösteren çok katlı yapılar olduğundan dolayı Taylandlı sinefiller için uygun çok fazla seçenek yok. Hem distribütör hem de sinema olarak, özellikle belgesel filmleri için alternatifler yaratmaya çalışıyoruz. Bizim hâlihazırdaki odağımızda klasikler var. Kazuo Hara’nın filmleri, toplumsal meseleleri ele alış tarzından dolayı her zaman ilgi çekici olmuştur. En kötü şöhretli işi olan The Emperor’s Naked Army Marches On, belgesellerin ne kadar tartışmalı olabileceğini ve fikir ayrılığına yol açabileceğini bize gösteriyor. Film, günümüze kadar Japon toplumunu zehirlemeye devam etmiş olan tarihsel hafıza kaybını irdeliyor. Biz gösterimden sonra hep tartışıyoruz ve bu filmin, konusu ve Hara’nın belgesel yapma yöntemi hakkında seyirciler arasında konuşma başlatacağına inanıyoruz.
– Documentary Club’dan Thanaphon Accawatanyu
CINEMA ARTA’nın seçkisi
Cinema, Mon Amour ( Sinema, Sevgilim)
Alexandru Belc, Romanya/Çek Cumhuriyeti 2015, 70 dakika
Cinema, Mon Amour, Piatra Neamț’da (Romanya) bir sinemayı korumak amaçlı verdikleri gündelik mücadelede Victor Purice ve ekibinin hikâyesini takip ediyor. Karakter, eski ihtişamlı günleri geri getirmeyi hayal eder ancak sert yeni gerçekliğe ayak uydurmak konusunda zorlanır. Isıtmanın olmadığı, yavaş yavaş dağılan, ancak mekânın sahibi olan devletten de hiçbir desteğin gelmediği bir tiyatroda, bu mücadele neredeyse Don Kişot’un mücadelesi gibidir. Bu aslında, Cluj-Napoca’da hiçbir kamu desteği olmadan yenilenen ve tekrar aktif hale getirilen Cinema ARTA’nın da hikâyesidir. İki hikâye de, hayallerini takip eden ve ait oldukları topluluklarda pozitif değişimler ortaya çıkaran, kararlı ve tutkulu bir grup insanın gücünü gösteren, mutlu sonlu hikâyelerdir.
– Cinema ARTA’dan Monica Sebestyen
FORUM LENTENG’in seçkisi
Behind the Flickering Light: The Archive (Titreyen Işığın Ardında: Arşiv)
Anak Sabiran, di Balik Cahaya Gemerlapan (Sang Arsip)
Hafiz Rancajale, Endonezya 2013, 154 dakika
Behind the Flickering Light: The Archive benim için kişisel anlamda değerli. 2012 yılında Forum Lenteng ile ilk kez iletişime geçtiğimde, henüz yapım aşamasındaydı. Filmin kendisi dağınık, büyük, önemli ve unutulmak üzere olan sinema tarihine bakarak, çağdaş Endonezya sinemasının durumuna ve koşullarına ayna tutuyor. Film, Güneydoğu Asya’da ilk ve en büyük film arşivi olan Sinematek Indonesia’nın kurucusu Misbach Yusa Biran ve Forum Lenteng’deki meslektaşlarım arasında geçen bir sohbet üzerinden anlatılıyor. Film, yalnızca bir araç olarak filmin korunması hakkında bir diyalog olarak değil, aynı zamanda ulusal bir hazine olarak veya sadece eğlence olarak daha geniş bir kitleye nasıl erişilebilir olabileceği ile ilgili bilgi bakımından da bizim için önemli. Filmin genelde bir ürün olarak ve söylem dışında geldiği bir ülkede, Behind the Flickering Light: The Archive, farkındalığı tetiklemeyi, sinemayı neden sevdiğimize dair düşünmeye imkân tanımayı ve geleceği düşünmemizi sağlamayı amaçlıyor.
– Forum Lenteng’den Yuki Aditya
CINEMA AKIL seçimi
15.04.2022
A World Not Ours (Dünya Bizim Değil)
Mahdi Fleifel, Lübnan/BAE 2013, 93 dakika
Bu önemli toplum belgeselinde, Filistinli-Lübnanlı yönetmen Mahdi Fleifel, babasından kalan amatör video görüntülerinin yanı sıra, Lübnan’da kendisinin de büyüdüğü Filistinli mülteci kampı olan Ain al-Hilweh’in içerisindeki yaşama dair yeni çekimleri de kullanıyor. Avrupa’ya sürgünü ile birlikte, yuva diyeceği hiçbir yer yokken varoluştan geriye kalanları belgelemek durumunda kalmanın suçluluğu da geliyor. Hassasiyet ve gerilla film yapımının bu güzel karışımı ile birlikte, A World Not Ours, Filistin sınırları dışında Filistin davasının eşi benzeri görülmemiş bir tanıklığı. Cinema Akil, bu filmin, Filistinli insanlar ile dayanışmaya dair konuşmaların ve eylemlerin başlangıç noktası – veya devamı – olmasını umuyor.
–Cinema Akil’den Butheina Kazim, Khalid Al Sabi & Louise Malherbe
CENTRO DE CINE Y CREACIÓN CCC’nin seçkisi
One Hundred Children Waiting for a Train ( Treni Bekleyen 100 Çocuk)
Cien niños esperando un tren
Ignacio Agüero, Şili 1988, 56 dakika
One Hundred Children Waiting for a Train, diktatörlük altında bulunan ve eşitsizliğin kol gezdiği bir yer olan Şili’nin yakın tarihinin bir portresidir. Alicia Vega’nın rehberliğindeki filmin genç kahramanlarına, kendi filmlerini keşfetme ve çizimler ile tasarlama fırsatı verilir. Daha önce sinemaya gitmemiş olan kahramanlar, sinematografiyi, hareketleri, kamera açılarını, film türlerini, Chaplin’i, Disney’i, Lamorisse’in kırmızı balonunu ve Lumière Kardeşler’in trenini keşfeder. Bu belgeselde Ignacio Agüero, CCC’nin ne anlama geldiğini açığa çıkarıyor. Sinemanın diyalog, yaratıcılık ve topluluğun merkezi olduğu, atölyeler, gösterimler ve konuşmalar ile yeni film yapımcılarını her gün destekleyen, sinemayı demokratize etmeye ve kültüre erişmeye çalıştığımız bir mekân.
– CCC’den Dominga Sotomayor & Ignacio Ocampo
CINE GERAÇÃO’nın seçkisi
Beyond My Steps ( Adımlarımın Ötesinde) / Para Lá dos Meus Passos
Kamy Lara, Angola 2019, 72 dakika
Beyond My Steps, çağdaş dansa odaklanarak, Angola’daki sanat endüstrisinin birçok yönünü öne çıkaran bir film. Bu belgesel, sanatçıların karşı karşıya geldiği zorlukları ve sanata hak ettiği değerin hala verilmediği bir ülkede sahip olmaları gereken o sonsuz kararlılığı gün yüzüne çıkarıyor. “İnsanların yaptığım şeye inandığı ve yine özgür bir vatandaş gibi hissettiğim bir yerde yaşamak istiyorum”, diyor dansçılardan biri olan Daniel Curti. Beyond My Steps de daha geniş bir açıyla Luanda kentine dikkat çekiyor. Seyirci farklı lenslerden bakarak, film aracılığıyla bir anlatı aktarabilen bir kentin iç yüzünü görebiliyor.
–Cine Geração’dan Mirian Vanda & Fradique
https://www.youtube.com/watch?v=3zHe9JZhYUg