19 Ekim 2020
Tüm dünyada yaz sineması tanımını sonsuza dek değiştiren, stüdyoların gişe stratejisini belirleyen, bir nesle denize girmekle ilişkisini sorgulatan Jaws 45. yaşını kutluyor bu yıl. Bugünden bakınca hem politik alt metni hem de teknik tercihleriyle hala tüm zamanların ruhunu kavrayan, aslında gencecik bir film Jaws. Filmin, tam da 45 yaşındayken, son gösterimini Beykoz’un deniz kenarına kurduğu perdesinde izlemek manidar oladursun, bu filmi bizimle buluşturan Bir Yaz Gecesi Sinema’sına ve izlettiklerine bugünden bakmamak elde değil.
Açık hava perdesinde Aşk Zamanı’ndan Beni Adınla Çağır’a, Paris, Texas’tan Ema’ya neredeyse pek çok ülke ve türden filmle buluştuk tüm yaz. Tam da yeri ve zamanında denk gelen bu filmler sanki bugünümüze ait bir kavuşamama haline dair çok şey söylüyordu. Eninde sonunda hep bir iletişimsizlikten, uzayıp giden ayrılıklardan, beklenmedik yol ayrımlarından muzdarip ilişkilerle dolup taşıyorlardı.
Leon: The Professional’ı da izlediğimiz bölümde film, “Bir suikastçiyi sevebilir misiniz?” sorusuyla bizi baş başa bırakıyordu yine. Sevip sevilmelerin biraz zora koşmaya başladığı bir dünyada, çoğumuz bir kez daha en çok kendimizleyken yine önce kendimizden yola çıkmanın bir yolu olarak hatırlamış olduk belki de şu sevmeyi. Tıpkı Aşk zamanı’nda zaman ve mekanı durdurması, Beni Adınla Çağır’da hızlandırması gibi. Ema’nın sel olup taşan müziği ve renkleri, Paris, Texas’ın uçsuz bucaksız düzlükleriyle sevmelerin hep ayrılıkla alakadar sınırlarına uzanıvermiş olduk böylece Kundura perdesinden.
Bir yaz gecesi rüyasının sonuna geldiğimiz şu günlerde, dünya hala tüm belirsizliğiyle tuhaf bir uykudaymış hissi verirken, sinemanın yeniden bir kaçış ve güvenli bölge olabileceği üzerine de düşünme alanları açtı bu seçki. Sinema salonlarına tekrar ne zaman döneriz bilmiyoruz ama iyi ki başımızdan böyle bir yaz gecesi geçti.
Eray Yıldız